Vücudumuzdaki İletişim Ağının Vazgeçilmez Önemi


Görme, Koklama, Tat alma, Dokunma, İşitme

Beyin kafatası içinde sessizce ve bize rahatsızlık vermeden karmaşık faaliyetler gerçekleştirir. Bir an için beynin bir makinenin motoru gibi sesli çalıştığını düşünelim ya da her fonksiyonu için bize acı ve ağrı verdiğini... Ancak Allah�n rahmetiyle bunların hiçbiri olmaz.

Beyin ve sinir sisteminin gerçekleştirdiği muazzam iletişim neticesinde parmaklarınızın arasındaki sayfanın inceliğini hisseder, midenizde oluşan acıkma hissini hemen algılar, etrafınızdaki herşeyi üç boyutlu, parlak ve kusursuz bir görüntü halinde seyreder ve çok uzaklardan geçen bir arabanın sesini duyabilirsiniz. Eliniz yandığında size yanık hissini veren, acıyı hissettiren mekanizma, elinizden beyninizin ilgili bölgesine giden trilyonlarca bağlantıdan sadece bir tanesidir. Eliniz yanmasına rağmen bu acıyı hissetmeyecek olsaydınız ya da bunu dakikalar sonra hissedebiliyor olsaydınız kuşkusuz bunun sonucunda ciddi hasarlarla karşılaşırdınız. Çünkü sinir hücrelerine ait bu uzantılar size değen belli belirsiz bir tüyü bile elektrik sinyallerine çevirerek hemen beyne ulaştırırlar. İşte bu nedenle karşınızdaki her detayı görür, size dokunan herşeyi hisseder, bu nedenle acıkır, susar ve vücudunuzdaki ağrıları hissedersiniz. Böylesine hatasız ve hızlı işleyen bir mekanizmayı insanların suni olarak yapmaları ise hiçbir şekilde mümkün değildir. Oysa sinir sistemi, milyarlarca insan için tüm fonksiyonları ile en mükemmel şekilde görevini yerine getirmektedir.


İnsan beyni vücudun kontrol merkezi olarak milyarlarca sinir hücresinden oluşur. Yüksek düzeyde çalıştıklarında bu hücreler, vücut ağırlığının %2�ini oluşturmalarına rağmen, kalp tarafından pompalanan kanın beşte birini kullanırlar. Kan, sinir hücrelerinin elektrik sinyali üretmek için ihtiyaç duydukları oksijeni ve şekeri taşır. Beyin kandaki oksijen ve şekeri, bedenin dinlenme halinde olan diğer dokularına göre on kat daha hızlı yakar. Eğer beyne kan takviyesi 5 dakikadan fazla engellenirse, beyin hücreleri ölmeye başlar.

Önceki bölümde değindiğimiz sinir hücresinin uzantısı olan aksonu, zarla çevrelenmiş uzun bir boru şeklinde de düşünebiliriz. Mesaj iletimi ile ilgili herşey 1 mm'nin yüz binde biri kalınlığındaki bu akson zarında gerçekleşmektedir. Akson zarının içindeki sıvıyla, dışındaki sıvının içeriğinde oldukça farklı kimyasal moleküller vardır. "Bilgi"yi ileten bu milimetrenin yüzbinde biri kalınlığındaki uzantı, içi protein ve potasyum sıvısıyla dolu bir borudur. Tümüyle kimyasal olan bu sıvı, dışarıdan gelen bir bilgiyi alıp nasıl iletebilir? Hem de eksiksiz, hatasız bir şekilde... Gitmesi gereken bölgeye, ulaşması gereken zamanda... Kuşkusuz buradaki sistem de şuurlu bir yaratılışın göstergesidir.

Elinizde tuttuğunuz bir buzun "buz" olduğuna kanaat getirmenizi sağlayan; onun soğukluğu, ıslaklığı, kayganlığı ve erimesi gibi her türlü detay bu kimyasal sıvının içinde taşınmaktadır. Söz konusu "tek" bağlantı bu bilgiyi hisseder ve kimyasal karışımın içine katarak yola koyulur. Öncelikle şunun sorulması gerekir: Bu sıvı, bilgiyi beyne ulaştırması gerektiğini nereden bilmektedir? Şayet burada bilinçli bir yaratılış ve kontrol sistemi olmasaydı, beyindeki bilgilerin karaciğere, salgı bezlerine ya da mideye gitmeleri son derece olağan durumlar olurdu. Göze uzanacak olan bir dendrit kısa ya da aşırı uzun olabilir, sinir ağları birbirlerine karışabilir, ya da mesajların iletilmesi unutulabilirdi. Ancak bu hataların hiçbiri -bir hastalık durumu dışında- olmaz. Günümüz teknolojisiyle bile çözülememiş olan bu kompleks mekanizma sayesinde bilgiler, saatte 380 km hızla tam zamanında, eksiksiz olarak iletilirler.

0 yorum:

Yorum Gönder