Parkinson Hastalığı ile Önemi Anlaşılan Haberci Moleküller

Kimyasal habercilerin sinaps boşluğunda kalış süresi ve yoğunluğu iki nöron arasındaki iletişimi doğrudan doğruya etkiler. Her kimyasal haberci için farklı mekanizmalar söz konusudur. Bazı haberciler, taşıdıkları mesajları ilettikten sonra çevreye dağılırlar. Bazıları da görevlerini tamamladıktan sonra özel enzimler tarafından ayrıştırılırlar. Örnek olarak, "asetilkolin" isimli haberci molekül özel bir enzim aracılığıyla kolin ve asetata dönüştürülür.

Bunlara ek olarak sinir hücrelerinde harika bir mekanizma daha vardır. Alıcı hücreye mesajı ileten haberciler, tekrar verici hücreye geri toplanır; bir sonraki haberleşme için kullanılmak üzere burada depolanırlar. Bu işlem bazı özel moleküller tarafından gerçekleştirilir. Örneğin, dopamin ve serotonin moleküllerinin faaliyetleri bu yöntemle düzenlenir. Günümüzde kullanılmış ürünleri yeniden işleyip kullanışlı hale getirmek için ne kadar çaba harcandığını düşünürsek, sinir hücrelerindeki "yeniden değerlendirme mekanizmasının" ne kadar verimli bir sistem olduğu daha iyi anlaşılır.


(A) Serotonin sinir hücrelerinin uçlarındaki küçük keselerde depolanır. (B) Elektrik uyarısı sinir uçlarındaki zarı hareketlendirerek, bu keselerdeki nörotransmitterin -serotoninin- salınmasını sağlar. (C) Hücreler arası boşluğa -sinapsa- bırakılan serotonin molekülleri, ikinci hücrenin yüzeyindeki alıcılara bağlanırlar. (D) Serotoninin görevi tamamlandığında, alıcılar, parçalanan veya sonradan kullanılmak üzere yeniden depolanan molekülleri salarlar.

Kimyasal haberleşmenin her safhası son derece hassas dengeler üzerine kuruludur. Her iletişim için kullanılacak haberci moleküller, bu iletişimin değişik safhalarında görev alan protein ve enzimler belirlidir. Haberci moleküllerin depolanma sayıları, alıcı hücreyi uyarış süreleri, bölünme veya geri toplanma zamanları iletişim için zorunlu olan dengelerden bir kısmıdır. Kaldı ki iletişimdeki dengelere ait detayların önemli bir bölümü halen bilinmemektedir.

Parkinson, kaslar arasındaki koordinasyonu bozan, hareket etmeyi güçleştiren ve titremeye neden olan bir hastalıktır. İşte bu hastalığın sebebi, dopamin ve asetilkolin haberci molekülleri arasındaki dengenin bozulmasıdır. Beyindeki bazı sinir hücrelerinin gerekenden daha az dopamin üretmesi, kaslar üzerindeki kontrolün kaybolmasına yol açmaktadır. Bu gerçeğin gün ışığına çıkarılması oldukça yenidir ve bu bulgular Profesör Arvid Carlsson'a 2000 Nobel Tıp Ödülü'nü kazandırmıştır.

Bu hastalığın tedavisi için kullanılan bir yöntem, beyne elektrik uyarıları göndermek ve hastaya yerleştirilen piller sayesinde, bu hücrelerin uyuşukluklarını gidererek onları uyandırmaktır. "Derin Beyin Uyarılması" (Deep Brain Stimulation - DBS) olarak bilinen bu yöntemde, pil benzeri cihaz beynin 100 milyar nöronundan birisi aracılığıyla elektrik uyarıları göndermekte ve serotonin ya da dopamin gibi kimyasalların salınmasını tetiklemektedir. Bu durum komşu hücreleri diğer nöronlara yeni elektrik uyarıları göndermeleri için "teşvik etmiş olur".

Ancak söz konusu DBS cihazını yerleştirirken doktorların son derece dikkatli davranmaları gereklidir. Çünkü birkaç milimetrelik kayma, sonuçları açısından çok büyük fark oluşturabilir, örneğin yanlış yerleştirilen bir elektrot depresyona neden olabilir.

Sağlıklı bir kimsede bu sistem -hangi maddenin, ne zaman, hangi miktarda salgılanacağı- bizim hiçbir müdahalemiz olmadan kusursuzca işler. Sinir hücrelerindeki iletişim sistemi apaçık bir gerçeği bir kere daha doğrulamaktadır. Söz konusu hassas dengeler ve karmaşık mekanizmalar rastgele olayların birbiri ardına gelmesiyle oluşamaz. Bunları yaratan, insanın hizmetine veren ve dilediği zaman geri alan sonsuz güç ve ilim sahibi Allah'tır.

0 yorum:

Yorum Gönder